İnsanlığın evriminde diğer canlılardan ayrıldığı en kritik halka soyut düşünme yetilerinin gelişmesi aşamasıdır. Bu dönemlerden itibaren insanlar anlamaya, anlatmaya ve kendilerini ifade etmeye yönelmişlerdir. Bu dilin de evrimini sağlamış sanatın da. Daha sonra bu anlama ve ifade etme çabaları daha kompleks haller almış dinler, diller, sanat vs farklı haller almışlar.
İnsanın dünyayı anlama ve kendini ifade etme çabaları bulunduğu çağ, bölge ve koşullara göre belirlenmiş böylece farklı kültürler ortaya çıkmıştı. Ancak tüm farklı kültürlerde olduğu gibi insanlığın ortak ifade araçları farklı formlarda olsa da hep aynı olmuş. Bunlardan biri dil olduğu gibi diğeri de sanat ve dalları olmuştur.
Dövme hangi yıl icat edildi?
İnsanın bedenini süslemesi ya da boyaması tahminlerin ötesinde bir geçmişe sahiptir. Bugün bildiğimiz anlamı ile estetik bir ifade tarzı haline gelene kadar dövme pek çok farklı aşama ve anlam ifade etmiş insanlık için.
Kimi zaman avları, düşmanları ya da rakiplerini korkutmak için, kimi zaman vücuda hastalıkların girmesini engellediğine inandığı için vücutlarına müdahalelerde bulunmuşlar. Kimi kültürlerde kötü insanları toplumdan dışlamak için kullanılan dövmeler başka bir toplumda soyluların simgelerinden biri olabilmiş.
İnsanların dövmeleri farklı amaçlarla kullanıldıklarına tarih çalışmalarında şahit oluyoruz. İlkel kabilelerde kabilenin simgesi ya da totemi olabilen dövmeler Roma gibi imparatorluklarda kölelerin kime ait olduğunu gösteren bir mülk belgesi halini almış. Savaşçı toplumlarda kahramanlık madalyası gibi kullanılırken kimi toplumlarda sihirli olduğuna inanılan tılsımlar olarak kendine yer bulmuş.
Günümüz toplumunda ise beden süsleme işlevi ile evrensel bir hal almış olan dövme kimi zaman alt kimliklerin ifade aracı kimi zamansa moda endüstrisinin bir enstrümanı ola gelmiş.
Bazen piercingler, bazen meşhur zulu kolyeleri bazen dövmeler insanın bedenine dönük müdahalelerinden biri olagelmiş. Amaç ve anlamları farklı kültürlerde farklı karşılıklara denk gelse de insanlığın en eski ifade biçimlerinden biri olduğunu biliyoruz.
1908 – 2009 yılları arasında yaşamış olan dünyaca ünlü antropolog Claude Levi Strauss, Maori yerlilerinin dövmelerinden söz ederken “Dövme, yalnızca bedene bir resim işlemek değil; grubun bütün geleneklerini ve felsefesini zihne kazımaktır.” diye kültürel boyutuna dikkat çeker.
Bilim insanlarının yaptığı keşiflere göre tarihlenmiş en eski dövme bulgusu milattan önce 8000 yıllarına tekabül ediyor.
Tarihteki ilk dövme kaç yılında yapıldı? Ya da Buz Adam Ötzi’nin hikayesi
1991 yılında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist zirveye tırmanış gerçekleştirir. Zirve dönüşünde daha kestirme bir yol arayışı ile bilindik patikalar dışında bir dere yatağına varırlar. Buzların erimekte olduğu dere yatağında siyah bir leke dikkatlerini çeker. Yakından bakınca bir ceset bulduklarını düşünürler ve polise haber verirler. Alp Dağları’nda kaybolan dağcılardan birinin ya da 2. dünya savaşında hayatını kaybeden askerlerden biri olduğunu düşünen polisler cesedi incelenmek üzere adli tıbba yollar.
Ancak işler buradan sonra değişir. Bilim insanları daha ilk araştırmalarda çok eski bir tarihi kişilik ile karşı karşıya olduklarını anlar. Yapılan ölçümler sonucunda 5300 yaşında bir Avrupalı ile karşılaşılmış olduğu ortaya çıkar. Bilimsel çalışmalar sırasında bulunan bu insana Ötzi adı konulur. Yapılan araştırmalara göre öldüğünde 45 yaşlarında bir erkek olan Ötzi 50 kilo ve 165 cm boyundaydı. Bizim için en dikkat çekici yanı ise Ötzi’nin dövmeleri oluyor.
Yapılan incelemelerde Ötzi’nin vücudunun farklı noktalarında 57 adet dövme bulundu. Deride ince kesikler açıldıktan sonra yaraların kömürle ovuşturulması yöntemiyle yapıldığı düşünülen bu dövmelerin önceleri dini ya da süs amaçlı yapıldığı düşünülüyordu. Ancak yapılan detaylı incelemeler sonucunda kemik erimesi hastalığı olduğu ve hastalığın yoğunlaştığı ağrılı bölgelere uygulandığı ortaya çıktı. Bilim insanları bu uygulamanın kemik ağrılarını azaltmak amacıyla günümüzdeki akupunktur tedavisinin bir benzeri olarak uygulandığını düşünüyor.
İlk dövmeli Ötzi’den gördüğümüz gibi tarih boyu dövmeler bambaşka amaçlar için yapılmış ve yapılmaya devam ediyor. Hemen hemen aynı tarihlere yakın zamanlara ait Peru, Mısır ve Uzak Asya coğrafyalarında yaşamış dövmeli mumyalar bulundu. Dövme malzemeleri, dövme yapılmış insan figürleri içeren vazolar da dövmenin tarihine ilişkin farklı kaynaklar sağlayabilmekte.
Eski çağlardan günümüze dövmenin gelişimi
1896 yılında Ukrayna’da yapılan kazılarda MÖ 5400 yıllarına kadar uzanan Cucuteni-Trypillia kültürüne ait yerleşim yerlerinin keşfinde bulunan tanrıça heykelciklerinin vücut ve yüzlerindeki bezemelerin, döneme ait dövme geleneğini bizlere yansıtır. Dini ve mistik kullanım ile dövme antik Mısır uygarlığında da karşımıza çıkmaktadır. Firavun mumyalarının hepsinde karşımıza çıkan dövmeler bu kültürün ne kadar eski olduğunu bizlere göstermiştir. Antik Mısır’da dövme tedavi, dinsel ayin ritüeli ve süslenme maksadıyla kullanıldığı gibi köle ve suçluların damgalanması amacıyla da kullanılmış. Britanya adasındaki kökleri MÖ 800-600 yıllarında başlayan Erken Demir Çağı’na uzanan dövme ciddi bir kullanım alanı bulmuştur. Gününüz İskoçya, Galler ve İngiltere bölgelerinde yaşayan halklar arasında yaygın kullanılan dövme kelimesinin Britanya kelimesinin kökü ile de ilişkisi vardır. Bugünkü İskoçya’da yaşayan Pictlerin dilinde “rengârenk boyanmak” anlamına gelen “Brethon” sözcüğü ve dövme yapılan aletlere verdikleri Briton kelimelere atıfla Roma işgali sonrası “Britanyalılar” sözü yerleşmiştir. İngiltere halklarının tarihi ile ilgili Mel Gibson’ın başrolünde olduğu meşhur özgürlük filmi Cesur Yürek’teki sahnelerden hatırlayacağımız mavi boyalar ve dövmeler bu coğrafyada dövmenin etkisini bizlere gösterir. Antik Yunan ve sonrasında Roma İmparatorluğu’nda suçluları işaretleme ve köleler üzerinde mülkiyet işareti olarak kullanıldığı görülen dövmeler aynı çağlarda Asya kıtasında soyluluk, asillik simgesi olarak kullanılıyordu.
Türkiye’de dövme tarihi
Hun, Kazak ve Kırgız gibi eski Türk ya da Doğu toplumlarında “dövme” bir soyluluk simgesi olarak yaygın şekillerde kullanıldığı bilinmektedir. Daha çok soylu ve kahraman kişilerin yüzlerine, bedenlerine “dövme” yaptırmaları yaygın bir gelenekti. İslamiyet sonrası Türk kültüründe etkisi kırılmış olsa da yeniçeri ocaklarının meşhur dövmeli karakterleri tüm kitaplarda detayları ile anlatılmaktadır.
Türkiye coğrafyası için dövmenin tarihi ise Hitit ve Sümer kültürleri kadar eskilere dayanmaktadır. Hitit kültüründe ana tanrıça ve bereket tanrıları için yapılan kına ve farklı dövmelerin etkileri uzun tarihsel süreler boyunca devam etmiştir. Sümerlerin etkisi ile Güney ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygın kullanım alanı bulunan geleneksel dövmeler Türkiye’de yaşayan farklı etnik kültürlerde halen yaşamayı sürdürmektedir. Örneğin Kürtçe’de “Deq” olarak adlandırılan dövme geleneği halen kırsal bölgelerde yaşamaya devam etmektedir. Türkiye popüler kültürüne Vizontele filminde Demet Akbağ tarafından canlandırılan Siti Ana karakteri ile selam vermiş olan deq dövme kültürü üzerine pek çok araştırma bulunmaktadır.
İlk dövme kitabı Diyarbakır’da yazıldı
Bizans Diyarbakır’da yaşamış ünlü tıpçı Amidenus Aetius dövme tekniğine ilişkin kaleme alınmış en eski kitabın yazarı olarak bilinir. Aetius, dövme yapımında kullanılacak malzemelerin hazırlanma süreçlerini, deriye uygulama tekniğini “Medicae Artis Principes” adlı eserinde ayrıntılı bir biçimde yazmıştır.
Araştırmacı yazar Yaşar Çoruhlu’nun 2005 tarihli National Geographic makalesinde Aetius kitabından bir pasaj şöyle aktarılır: “Biraz çam ağacı (özellikle de kabuğu), bir tutam korozyonlu tunç, biraz öd, bir de zaç yağı tabii (bunun yerine kara boya da olabilir) ezilip karıştırılıp elekten geçirilir. Diğer tarafta sirkeyle korozyonlu tuncu öğütüp farklı bir karışım daha hazırlanır. Sonra, bu iki karışımı bir araya getirmek, biraz pırasa suyu ve biraz da su eklenerek karıştırılır.” “Önce dövme yapılacak yer pırasa suyuyla yıkanır, sonra kan gelinceye kadar iğnelerle delme suretiyle deri üzerinde bir desen çizilir ve sonra da yukarıdaki karışım, yani ‘mürekkep’ zerk edilir.”
Türkiye’deki ilk dövme
Türkiye coğrafyası için ilk dövmenin tarihlenmesi henüz kayıtlara geçmemiştir. Ancak tarihsel olarak Alacahöyük kazılarındaki Hitit dövme işaretleri bunun yansımasıdır. Yerleşik yaşama geçmemiş göçerlerin, pagan dönem topluluklarının da yaygın dövme kullandıkları bilinmektedir.
Modern Cumhuriyet tarihinde yerel ve kırsal alanda geleneksel dövmeler yapılmayı sürdürmüş. İstanbul’da denizcilerin arasında, Roman topluluğunda, 4 yıla varan askerlik dönemlerinde ve cezaevlerinde hep varlığını sürdürmüş olan dövme kültürü modern dünyada moda endüstrisinin bir enstrümanı olmasıyla birlikte ana akım olmaya doğru kulaç atmıştır.
Günümüz dövmeleri
İkinci dünya savaşı sonrası yeniden şekillenen dünya kültür ortamında özellikle batı toplumlarında dövme yeniden bir sanat ve ifade biçimi olmaya başladı. ABD’de Vietnam işgali karşıtı barış hareketi ve ırkçılık karşıtı Kara Panterler gibi hareketlerin tetiklediği genç kitleler kendilerini alternatif yollarla ifade etmeye başladı. ABD’de muhafazakâr kesimlerin lümpen bir ifade aracı olarak kullandığı dövmeler daha çok alternatif bir kültürün ve özgürlük arayışının simgeleri halini almaya başladı.
Avrupa’da modern sanatla birlikte dövme sanatı da farklı ilham ve esinlerle gelişmeye devam etti. Özellikle popüler kültür simgesi olan kişilerin dövmeleri ile arzı endam etmesi geniş kitlelerce dövmenin benimsenmesini hızlandırdı. Günümüze geldiğimizde sanatsal kaygılar taşıyan dövmecilerin belirlediği bir dövme dünyası ile karşı karşıyayız. Akımlar, tarzlar ve teknikler birbirini kovalıyor.
Profesyonelleşen dövmecilik boya, kozmetik ve cihazlarla beraber komplike bir sektör olmaya evrilmiş durumda. Gelenekten geleceğe kendini korumayı başarmış dövmenin geleceğinde elektronik dövmeler mi olacak henüz bilmiyoruz ama dövme insan kültürü yaşadığı müddetçe var olmaya devam edecek.